SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

FİTEN BAHSİ

<< 4256 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ حَدَّثَنَا وَكِيعٌ عَنْ عُثْمَانَ الشَّحَّامِ قَالَ حَدَّثَنِي مُسْلِمُ بْنُ أَبِي بَكْرَةَ عَنْ أَبِيهِ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِنَّهَا سَتَكُونُ فِتْنَةٌ يَكُونُ الْمُضْطَجِعُ فِيهَا خَيْرًا مِنْ الْجَالِسِ وَالْجَالِسُ خَيْرًا مِنْ الْقَائِمِ وَالْقَائِمُ خَيْرًا مِنْ الْمَاشِي وَالْمَاشِي خَيْرًا مِنْ السَّاعِي قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا تَأْمُرُنِي قَالَ مَنْ كَانَتْ لَهُ إِبِلٌ فَلْيَلْحَقْ بِإِبِلِهِ وَمَنْ كَانَتْ لَهُ غَنَمٌ فَلْيَلْحَقْ بِغَنَمِهِ وَمَنْ كَانَتْ لَهُ أَرْضٌ فَلْيَلْحَقْ بِأَرْضِهِ قَالَ فَمَنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ شَيْءٌ مِنْ ذَلِكَ قَالَ فَلْيَعْمِدْ إِلَى سَيْفِهِ فَلْيَضْرِبْ بِحَدِّهِ عَلَى حَرَّةٍ ثُمَّ لِيَنْجُ مَا اسْتَطَاعَ النَّجَاءَ

 

Ebû Bekre (r.a)'dan rivayet edildi ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

 

"Yakında bir fitne çıkacaktır. O fitne zamanında (ona karışmayıp) uzanıp yatan, oturandan; oturan (ona karışmak üzere) ayakta durandan; ayakta duran, yürüyenden; yürüyend de (fitneye) koşandan daha hayırlı olacaktır."

 

Ebu Bekre: Yâ Rasûlullah, (O zaman) benim ne yapmamı emredersin? dedi.

 

Rasûlullah (s.a.v.) :

 

"Devesi olan devesinin, koyunu olan koyunun, arazisi olan da arazisinin yanına gitsin" buyurdu.

 

Ebu Bekre: Bunlardan hiç bir şeyi bulunmayan ne yapsın? Rasûlullah :

 

Kılıcına dayansın, onun ağzını taşa vursun, gücünün yettiği kadar o fitneden korunsun.

 

 

İzah:

Müslim, fiten; Ahmet, V. 39,40,48.

 

Bu hadisin baş tarafına benzer ifâdeler, Buharı’ de  Ebu Hureyre (r.a)'dan rivayet edilmiştir. Müslim'in, Ebû Bekre'den rivayeti de, Ebû Davud'un rivayetinden hayli farklıdır. Müslim'in rivayetine göre Hz. Nebi (s.a.v.) hadisi so­nunda üç kere "Allah'ım tebliğ ettim mi?" demiştir. Sonra da bir ada­mın, "Ya Rasûlullah, Mecbur edilir de iki saftan veya iki gruptan birisine götürülürsem ve bana birisi kılıcını vurur veya bir ok gelip beni öldürür­se ne buyurursun?" dedi. Hz. Nebi'de "Hem kendi günahını hem de senin günahını yüklenir ve Cehennemliklerden olur." buyurdu.

 

Rasûlullah Efendimiz çok yakında müslümanlar arasında bir fitnenin zuhur edeceğini, o fitneden uzak duranların uzaklık ölçülerine göre başka­larından daha hayırlı olduğunu söylemiştir. Alimler, Efendimizin haber verdiği bu fitnenin, Cemel ve Sıffın savaşları, Hz. Osman ve Hz. Hüse­yin'in öldürülmeleri olduğuna dair görüşler beyan etmişlerdir. Böyle fitne­ler, zuhur ettiğinde yatan uyuyandan daha hayırlı olacaktır. Çünkü otur­makta olan, uzanmakta olanın göremediklerini görür, duymadıklarını du­yar. Dolayısıyla oturan, uzanana nisbetle bu fitnenin azabına daha yakındır. Oturan, ayakta durandan daha hayırlıdır. Çünkü ayakta duran da otu­ranın göremediklerini görür, duyamadıklarını duyar. Buradaki oturandan, maksadın yerinden ayrılmayan; ayakta olandan maksadın, savaşa iştirak için kalkan kişi olması muhtemeldir. Yürüyenden maksat, fitneye yürüye­rek iştirak eden; koşandan maksat'da fitneye koşandır. Nebi Efen­dimiz, fitne anında deve, koyun ve arazi gibf malları olan kişilerin, halk­tan ayrılıp mallarının başına geçmelerini tavsiye etmiştir.

 

Kılıca dayanıp ağzını taşa vurmaktan maksat, bazı alimlere göre haki­ki mânâsıdır. Bazılarına göre, harbi bırakmak mânâsına mecazdır.

 

İmam Nevevî'nin bildirdiğine göre ulema, fitne zamanında harbe ka­tılmanın hükmünde ihtilâf etmişlerdir. Bir kısım alimler, bunu asla caiz görmemişlerdir. Bu gruba göre fitneciler; birisinin evine girip onu öldür­mek isteseler kendisini müdafaa etmesi caiz değildir.

 

Bu görüş Sahîh-i Müslim'deki rivayete uygundur. Hadisin râvîsi Ebu Bekre'de bu görüştedir. îbn Ömer ve İmran b. Husayn'a göre, kişinin fit­neye iştiraki caiz olmamakla beraber, kendisini öldürmek isteyene karşı nefsini müdafaa etmesi caizdir.

 

Ashâb, Tabiîn ve sonraki müslümanlarm çoğuna göre; Müslüman, fit­ne esnasında hak sahibine yardım etmeli, onun yanında savaşa katılmalı­dır. Nitekim Cenab-ı Hakk bagîlere karşı savaşmayı emretmiştir. Bu ha­disteki fitneye karışmama emri, haklı olan tarafın belli olmaması ya da her iki grubun da zalim olmaları hâli ile tevil edilir. Çünkü eğer kişi, haklıya yardım etmez ise yeryüzünü fesat kaplar.